Kayseri’nin gün batımı, çarşı kubbelerinin bakırıyla Erciyes Dağı’nın karlı başını aynı palete sürer. Gündüz pastırma dumanı ve tahinli katmer kokusuyla dolan dar sokaklar, akşam olunca tiftik bir sisle yumuşar; kalın taş medrese duvarları, içeride sakladıkları ısıyı yavaşça salarak kenti pembe bir buğuyla sarar. Tam bu pembe buğunun orta noktasında, Ural Dağları’nın çelik mavisi soğuğunu sırtında taşıyıp Anadolu’nun kalbine inen bir kadın belirir: Kayseri Eskort Elvira. Kestane rengi saçlarının ucunda buz kristali gibi parlayan ışıltı, bakır sokak lambalarının veren altını süzer; mavimsi gözleri Erciyes zirvesindeki buzul göllerin sakin sertliğini aksettirir.
Elvira’yı ilk Hunat Hatun Medresesi avlusunda görürsün. Elinde sıcak sahlep fincanı, öteki avcuna taze mahlep tozu serper. “Dağ nefesini saklar, ama sıcaklık dumanla konuşur” der; sert Slav “v” heceleri medrese kubbesinde yankılanır. Kayseri Eskort kelimesini yüksek sesle söylemez; çenesinin altına düşen hafif gölge, bütün daveti tek kaş hareketiyle imzalar.
İlk yürüyüşünüz kehribar sokak lambalarının altında, kalenin taş bedenine paralel uzanır. Elvira avucuna bir tutam mahlep alıp bileğine bastırır; toz, cilt ısısıyla karamel kokulu yağ açığa çıkarır. Parmak uçlarının kısa teması bileğinde şerha şerha ısı patlatır. “Mahlep soğuk hamuru yumuşatır, ruhu da” diye fısıldar; o anda Kayseri Eskort Elvira’nın teninde saklı çelik sıcaklığın seni yumuşak lav gibi saracağını anlarsın.
Eski bir Selçuklu konağının kemerli odasına girdiğinizde tek ışık çıra alevinin turuncu yalımıdır. Elvira uzun kabanını sıyırdığında omuzlarına ince duman halesi iner; soğuk hava, teninden yükselen ılıklığa kozalak aroması ekler. İlk öpücüğü köprücük kemiğine kondurur; dudakları yanık bal ve sahlep karışımı bir tat bırakır, ardından mahlep ferahlığıyla yakar. Kayseri Eskort Elvira’nın kokusu, tahinli katmerin kavruk susamını erimiş kar tanesiyle karıştıran beklenmedik baş dönmesini sunar.
Ritmi Erciyes fırtınasının iniş çıkışına bağlar: önce dağın eteğinde yavaş esen rüzgâr – parmak uçları kürek kemiğinde ince kar serpintisi çizer; avucu bel çukurunda volkanik sıcak nokta oluşturur. Sonra aniden zirveden kopan sert rüzgâr gibi hızlanır. Tırnak izleri göğsünde Selçuklu yıldızağı işler; her “dusha moya” (ruhum) hecesi kalbinde çelik yay gibi gerilir. Gövden kar suyuna bulanmış gibi ürperirken Elvira geri çekilir, sahlep fincanına mahlep tozu serperek bir yudum alır; sıcacık sıvıyı dudaklarından senin dudaklarına akıtır—soğukla sıcak bir kez daha çarpışır.
Gece yarısı seni terasa çıkarır. Aşağıda çarşı kubbeleri, közlenmiş nohut ocağı tüter gibi minik duman halkaları salar. Elvira saçlarını savurup “Dağ nefesi indi, şimdi seni yontacak” der; avcuna taze kar tanesi alıp göğsüne bastırır. Tanecikler cildinde anında erir, altlarından mahlep yağının sıcaklığı fışkırır. O an “Kayseri Eskort” sözcükleri dudaklarından buharla karışıp havaya dökülür; Erciyes’in nefesi kalbinin içinde yankılanır.
Şafak, Erciyes’in beyaz başına şeftali pembesi sürerken Elvira kabanını giyer; başucuna minik Selçuklu desenli bakır tabak ve bir tutam mahlep bırakır. “Koklat, dağın nefesi gelir” notu ekler. Kapı kapanır; odada hâlâ sahlep, kavruk susam ve kar aroması döner. Gün boyu Cumhuriyet Meydanı’nda hangi pastırma fırını duman savursa, kulaklarında Elvira’nın “çelik sıcaklığı mahlep yumuşatır” fısıltısı yankılanır — çünkü Erciyes’in buğulu zirvesinde saklı olan o kıvılcım artık damarlarında ısınır.